1. #1

    Grubu
    Moderatör
    İş
    11. sınıf

    Tecrübe Basamakları - İnsan Vicdanı ve ADALET

    Avukatlık mesleğinde üçüncü yılımı dolduruyordum. Hala
    mesleğim kucağımda ki emanet bir çocuk gibi. Karşıma çıkan
    ufacık bir güçlükte dahi hemencecik vazgeçiyorum.
    Hukuk okuduğuma çoktan pişman olmuşum.
    Avukatlık desen hiç bana göre değil. Esnaflık hiç yok. “ Allah
    razı olsun’a iş yapıyorum. Okuyup öğretmen olmak vardı
    yaa! Acaba yeniden sınava mı girsem? Offf... içimdeki dırdırcı
    ben, hiç susmuyor.
    Hele ki bir gün önce yaşadığım olaydan sonra..!
    “Bir icra dosyasından dolayı borçlu olan vatandaş, ilk
    gelişinde oğlu ile birlikte gelmiş, zaman içerisinde ödeme
    sözü vermiş, gün almış, ödeme günü gelip çattığında ise yanında
    getirdiği evladının hastalandığını, ilerleyen günlerde
    hastanede yattığını, artık kendisine verilen sürenin sonunda
    ise çocuğun öldüğünü, cenazesinden dolayı gelemediğini
    anlatıp durmuştu. Ben de insanım. Küçücük bir çocuğun
    hikâyesiydi anlatılan. Günlerce hastanede yatması, amansız
    hastalığı ve nihayetinde ölümü… Çok etkilenmiş gözyaşlarımı
    tutamamıştım.
    Günler geçti. Ve borç ödenmedi. Başka çarem kalmamış,
    evine hacze gitmek zorunda kalmıştım. Eşi evdeydi. Başsağlığı diledim.
    Çocuğun ölümüne ne kadar üzüldüğümü, lakin vazifem
    gereği bu işi yapmak zorunda olduğumu anlattım.
    Yüzüme garip garip baktı.
    Söylediklerime anlam veremedi.
    Her şeyi anlamıştım…!
    Ne çocuk ölmüştü, ne de hastalanmıştı. Bana anlatılan bütün
    hikaye bir yalandan ibaretti.
    Kızgın ve öfkeliydim. Ama en çok da kendime..
    Aldatılmış, kandırılmış, iyi niyetimin kurbanı olmuştum.
    Cahilliğime tecrübesizliğime yanıyordum. Nasıl bu kadar saf
    olabilmiştim. Hazmedemiyordum olanları. Akşamdan bu yana
    gözüme bir saniye olsun uyku girmemişti. Bir sağa bir sola dönerken
    kendime olanca hakareti reva görmüştüm… İnsanlara
    olan güvenimi, inancımı kaybetmiştim. Bu mesleğin bana göre
    olmadığından da emindim artık.
    O günlerde bir kısım meslektaşlarımızla şehir stadyumunda
    yaptığımız 45 dk’lık sabah yürüyüşleri, yeni bir güne başlamanın
    ön hazırlığı, hukuki problemlerin, yeni çıkan yasaların
    tartışma konusu edildiği, dolu dolu geçen zaman dilimi haline
    dönüşmüştü benim ve bir kısım arkadaşlarım için.
    Ne zaman hastalansam ya da strese girsem muhakkak delicesine
    spor yapma isteği belirir bende. Yürümek değil koşmak
    isterim. Ya da kendimden başlayarak tüm dünyayı temizleyebilmek…
    İşte yine bu duygularla başladım güne.
    Oldukça hızlı girmiştim stadyuma. Bir yandan yürürken
    diğer yandan kendimle kavga ediyordum. Bu arada gözlerim
    diğer arkadaşlarımı arıyordu... Yaklaşık 10 m kadar ileride
    Hüseyin Bey’i gördüm. Benden önce gelip birkaç tur atmış
    olmalıydı. Kendisi benim gibi onlarca avukata mesleki anlamda
    ilmiyle ve tecrübesiyle rehberlik etmiş büyüğümüzdü.
    O da beni görünce yavaşlayarak bana katılma ihtiyacı hissetmişti. Zira o gün attığım her adım, bir öncekinden daha sert
    ve daha hızlı idi. Kendime olan öfke ve kızgınlığım yüzüme
    yansımıştı. Ben ki; en zor anında dahi yüzünden tebessümü
    eksik olmayan, kolay kolay öfkelenmeyen biriydim. Halimdeki
    garipliği anlamış olacak ki ne olduğunu sormadan edemedi.
    Önceki gün yaşadığım haciz olayını, borçlunun borcunu
    ödememek için çocuğu üzerine insafsızca kurduğu senaryoyu,
    kısacası başımdan geçenleri bir çırpıda ona anlattım. Yetmedi
    isyanlarımı dile getirdim. Ve dedim ki “Ben bu işi yapamıyorum!”
    O, her zamanki, ağır ve sakin tabiatıyla dinledi beni. Doğal
    olarak üzülmüştü halime. Olaylara bakış açısı benden oldukça
    farklıydı. Yılların verdiği tecrübe ile pişmiş, yoğrulmuştu bu
    mesleğin içerisinde. Binlerce insan tanımış, bir o kadar hikâye
    dinlemiş, problemler çözmüştü. Anlattıklarıma yorum getirmek
    yerine yüzüme gülerek baktı ve dedi ki;
    -Sakin ol! İstersen kendini bu kadar yargılamadan, Hakkında
    verdiğin hükmü infaz etmeden bir de benim hikâyemi dinle.
    Ne de olsa ben seni dinledim.
    Ve başladı bana iki İsmail’in hikâyesini anlatmaya..
    “-Bundan yıllar önceydi. Tutuklu olan bir müvekkil ile görüşmek
    üzere çarşı merkezinde bulunan Osmaniye Kapalı Cezaevine
    gitmiştim. Oldukça sıcak bir gündü. Dışarıdaki havaya
    inat soğuk ve dondurucu etkisiyle insanın üstüne üstüne
    gelen cezaevinin karanlık koridorlarında ilerlerken geçmişi ve
    geride bıraktığım yılları sorguluyordum….
    25 yıl olmuştu bu mesleğe başlayalı iyisiyle kötüsüyle geçen
    tam 25 yıl. Ne hikayeler dinlemiş ne farklı hayatlara tanıklık
    etmiştim bu soğuk duvarlar ardında.
    İlerleyen yıllar içerisinde şehrin en iyi ceza avukatlarından
    biri olmuştum. “Tuttuğunu koparır” diyorlardı benim için.
    Ama bedeli vardı. İyi avukat olmak kolay değil...

    İyi bir ceza avukatı olmak; hayatın büyük bir bölümünü işte
    buralarda, bu koridorlarda eskitmek demek. Müvekkiline güvenmek,
    sana anlatılanlara inanmak, acılarına ortak olmak, öğrendiğin
    her şeye sonuna kadar sadık olmak, gizemli hayatlara
    dair tüm sır perdelerini sıkı sıkı kapatarak kendi benliğinde
    küllenmesine fırsat vermek demek…
    Önce insan olmanın sonra da avukatlık etiğinin gereğidir
    bu..
    Ama öyle durumlar, öyle hadiseler var ki zaman zaman
    inanmakta dahi güçlük çektiğimiz…
    Dilini bağlasan vicdanın susmaz.. İnsanı yaşadıkça sorgulayan,
    sorguladıkça yaralayan gerçekler vardır onların içinde.
    Koridorlardan geçerken duyduğum her ses ürküntü veriyordu
    bana ..
    Nihayet görüşme odasına ulaştığımda, görevlinin uzattığı
    ziyaret defterini imzalayarak avukatlara ayrılan yere geçtim. Kiminle
    görüşmek istediğimi söyledim. Bildirdiğim isimle birlikte
    mahkûm koğuşlarına anons geçilmişti. Beklemeye başladım.
    Yaklaşık 4 metrekare alanı olan bu küçük odaya bir masa ve
    iki sandalye ancak sığmıştı. Odanın kapısı koridora açılıyordu.
    Penceresi yoktu. O gün her zamankinden farklı olarak koridor
    arkamda kalacak şekilde oturmuştum. Adettendir, bizim buralarda
    çay servisi yapılır. Kokusu gelmeye başlamıştı bile. .
    Bir anda omzuma birinin dokunduğunu hissederek irkildim.
    ”Hoş geldin Hüseyin Efendi diyordu geçmişten gelen bir ses –
    Korkmadım desem yalan olur. Ayağa kalkarak arkamı dönmek
    istedim. Kim olduğunu merak etmiştim. Kalkmamı engellemek
    için kuvvetlice bastırdı omzuma. Sesinin tonunu ayarlamaya
    çalışarak kendisine karşı ani bir tepki vermemi engellemeye
    çalışıyordu. Sen de kimsin? Dedim. Bu arada bana otur işareti
    yaparak karşıma geçti. Hatırlamadın mı yoksa beni. Bu arada
    diğer elinde unuttuğu çayı masaya bırakarak devam etti..
    Ben İsmail. Öteki İsmail. Tam 5 yıl, 3 ay 25 gün oldu buradayım.
    Senin ve sözlerine inandığın müvekkilin yüzünden.
    Sana onlarca haber gönderdim, gelmedin… Allah büyük,. İşte
    karşımdasın. Korkma! Sana bir şey yapacak değilim. Sadece
    konuşmak derdimi anlatmak istiyorum. İnsanın üstüne üstüne
    gelen bu duvarlar ardında yaşamak nasıldır bilir misin? E bilemezsin
    tabii ki, yaşamadan bilemezsin. Suçluysan, sorun yok.
    Geçen her gün cezanı çektiğin için arındığını hissedersin. Vicdanın
    rahatlar. Ama gerçekten suçsuzsan benim gibi? Haksız
    yere Katil damgası yemek, feryadını duyuramamak, Sesinin
    duvarları aşamadan sana yeniden dönmesi, en sevdiklerinin
    dahi sana şüpheyle bakması nasıldır bilir misin?
    O gün de söyledim sana. Ben suçsuzum. 5 yıldır burada,
    sebepsiz yere yatıyorum. Mustafa’yı ben öldürmedim. Seni aldattılar.
    Sen de aldandın. Bana değil, senin İsmail’e inandın.
    Ben öteki oldum senin için. İyice eğilerek gözlerini gözüme
    dikti. Sessizdi feryadı. Yangındı.
    İyi bak gözlerime. Yalan söylemediğimi sen de göreceksin.
    Bunları sana söylemem neticeyi değiştirmeyecek biliyorum.
    Artık sen de beni kurtaramazsın ama, vicdanın bundan sonra
    seni de benimle birlikte mahkûm edecek. Ben şimdi sana
    değil vicdanına sesleniyorum. “-Beni suçsuz yere 5 yıldır
    çoluğumdan çocuğumdan ayrı bıraktın. İnsanların gözünde
    haksız yere katil ettin. Ölen benim kayın biraderimdi. Ailemi
    birbirine düşürdün. Eşim çocuklarım beni tanımaz oldu.
    İşimi gücümü kaybettim. Artık kaybedecek hiçbir şeyim kalmadı.
    Ben söylemem gerekeni söyledim. Bundan sonra seni
    vicdanınla baş başa bırakıyorum. Ve sizi Allah’a havale ediyorum.
    .” Dedi ve bir süre sustu. Ve sonra ayağa kalktı. Eliyle
    yapacak bir şey yok artık der gibi bir işaret yaparak sessizce
    odadan ayrıldı. Bir anda boşluğa düştüm. Ne düşüneceğimi
    ne yapacağımı bilememiştim. Neyse ki tam da bu sırada tutuklu
    şahıs gelmişti. Oldukça hızlı bir şekilde görüşmeyi yaparak
    cezaevinden ayrıldım.

    İki gün sonra…
    Cesaretimi toplayarak arşivden dosyayı çıkardım. Yaklaşık
    5 yıl önce gerçekleşmişti bu olay. Sanıklar İsmail V. ve İsmail
    C. yani müvekkil İsmail ve öteki İsmail. Bir yandan dosyayı karıştırırken
    hadisenin seyri de gözümde canlanmaya başlamıştı.
    “Üç arkadaş, İsmail V. İsmail C ve Mustafa birlikte tarlaya giderler.
    Mustafa İsmail V’nin kayınbiraderi. Aralarında herhangi bir
    sebepten dolayı kavga çıkar. Tartışma, küfür hakaret derken karşılıklı
    birbirlerine şiddet kullanmaya kadar gider... Bir silah sesi duyulur
    ve Mustafa kanlar içerisin de yere yığılır. İsmail ve öteki İsmail ne
    yapacağını bilemez vaziyette şaşkındırlar. Olay yerinden kaçarak
    uzaklaşmaya çalışsallar da bir süre sonra jandarma tarafından yakalanırlar.
    Jandarma İsmail ve öteki İsmail’i gözaltına alır. Her ikisi
    de vermiş oldukları ifadelerde diğerini suçlayarak kendilerini inkar
    ederler. Savcılık her iki sanığın da tutuklanmasına karar verir. Suç
    aleti olan silah kayıptır. Bulunamaz.
    İsmail V; Hüseyin Bey’in müvekkili… Suçsuz olduğunu söyleyerek,
    kendisini savunmasını ister. Yargılamanın devam ettiği üç
    yıl boyunca her iki sanığın da tutukluluğu devam eder. Netice de
    Hüseyin Bey’in müvekkili İsmail suçsuzluğuna karar verilerek beraat
    eder. Öteki İsmail ise 25 yıla mahkum olur. Üç yıl boyunca
    suçunu inkar ettiği için de lehine olan hükümler uygulanmaz. Verilen
    karar Yargıtay’ın onamasından geçerek kesinleşir. Tutuklulukta
    geçen süre içerisinde ve mahkumiyetten sonra da defalarca haber
    gönderir Hüseyin Bey’e. Lakin Hüseyin Bey etik olmadığı düşüncesiyle
    bu görüşmeyi kabul etmez.” Dosya böylece kapanmıştır
    Hüseyin Bey için.
    Ve yıllar sonra bu gün. Tozlu raflardan çıkan dosyanın kapağı
    yeniden aralanıyor. İlahi adaletin tecellisi midir ki bu?
    Acaba, olabilir mi? Ya gerçekten suçsuzsa… Özgürlüğünden
    mahrum bırakılan bir hayatın bedeli nedir ki? Tüm bu soruların
    cevabı müvekkil İsmail’in kendisinde saklı… Çağırmalı. Bir
    de ona sormalı…
    Ertesi gün, müvekkil İsmail’e haber gönderdim.
    Birkaç saat içerisinde geldi. Neden çağrıldığını sorarken
    Gözlerindeki endişe ve korkuyu görmüştüm. Kendisine, üç
    gün önce yaşadığım olayı ayrıntıları ile anlattım. Ben anlattıkça
    İsmail’in yüz ifadesi değişmeye başlamıştı. Öyle ki yüzündeki
    ifadeden gerçeği görür olmuştum. Yılların vermiş olduğu
    tecrübe kişilerin beden dilini okumayı öğretmişti bana.
    Ama her şeye rağmen inkar etmeyi sürdürmüştü İsmail.
    “- Mahkeme öyle karar verdi. Kanun benden yana. Suçlu
    olsam Yargıtay dosyayı onar mıydı.? diyerek kendini savundu
    durdu. Ama öyle bir hali var dı ki söylediklerine kendisi
    dahi inanmıyordu.
    —Tamam. Dediğin gibi olsun dedim. Ben sana inanıyorum.
    Sadece gerçeği bir daha senin ağzından duymak istemiştim.
    İsmail gitti. Giderken onun yeniden geleceğinden emindim
    artık.!
    İsmail ile yapmış olduğum görüşmenin üzerinden iki gün
    geçti. Duruşmadan çıkıp ofisime geçmiş randevu verdiğim birkaç
    kişiyle görüşmeye hazırlanıyordum. Dışarıdan sesler yükselmeye
    başladı. İçeriye giren sekreterim dışarıdaki beyefendinin
    ısrarla benimle görüşmek istediğini, sırada bekleyenler
    olduğunu söylemesine rağmen dinletemediğini söyledi. Kim
    olduğunu öğrendiğimde bırak girsin dedim.. Çünkü bekliyordum.
    Tam vaktiydi. Günlerden Cuma’ydı. Sela sesleri yankılanıyordu
    minarelerden. Uhrevi bir ortam. İsmail’in vicdanı
    feryad ediyor olmalıydı. Hadi. Susma konuş, suçunu itiraf et
    dediğini duyar gibiydim…
    İçeriye girdiğinde yüzü kıpkırmızıydı. Hiçbir şey söylememeye
    kararlıydım. Başı öne eğik, gözlerime bakmadan konuştu.
    Bir yandan gözünden akan yaşları siliyor bir yandan da
    anlatıyordu. “Sen haklıydın Avukat! – evet Mustafa’yı ben öldürdüm.
    O gün üçümüz birlikte iken aramızda tartışma çıktı.
    Asıl İsmail Ç idi beni tahrik eden. Dayanamadım ateş ettim.
    Ona değil Mustafa’ya isabet etti. Öldürmek değildi amacım.
    Ama sen de biliyorsun ki 3 yıl ben de onunla birlikte tutuklu
    olarak yattım. O günden bu yana o içerde ben dışarıda mahkum.
    Onun bedeni benim vicdanım mahkum. “
    Silah bulunamamıştı. Sordum. Sakladığı yeri tarif etti.
    “-Doğru jandarmaya gidiyorum, itiraf edeceğim” dedi.. Rahatlamıştı.
    Yüzündeki öfke dolu ifadeden ve kaygıdan eser
    kalmamıştı. Şimdi n’olacak diye sordu. Anlattım. Ve arkasını
    dönerek geldiğinin aksine sessizce ofisimden ayrıldı.
    Öğleden sonra dediği gibi yaparak jandarmaya teslim oldu.
    Suçunu itiraf ederek, suç deliline ulaşılmasını sağladı. Savcılığa
    verdiği ifadenin ardından tutuklanarak cezaevine konuldu.
    İsmail’in vermiş olduğu ifade neticesinde Savcılık tahliye talebiyle
    birlikte iade-i muhakeme talep etti. Ve Hüseyin serbest
    bırakıldı. Yapılan yargılama neticesinde adalet yerini bulmuştu.
    Suçu yıllar sonra da olsa itiraf ettiği için, indirimden yararlandı.
    Tutuklu kaldığı süreler de mahsup edilerek İsmail’e 2.5
    yıl daha ceza verildi.
    Öteki İsmail, 5 yılı aşkın bir süre içeride kaldıktan sonra
    İsmail’in yapmış olduğu itiraf neticesinde serbest bırakılmıştı.
    Günler sonra yanıma geldi. Teşekkür ediyordu.”Baba adammışsın
    avukat. Hiç ummuyordum ama sayende özgürlüğüme
    kavuştum.”diyordu.
    İlahi adalet tecelli etti dedim sonra, günlerdir kafamı meşgul
    eden soruyu sormadan edemedim…”Tamam bu cinayeti
    sen işlemedin. Lakin bu kadar çok içeride kalmanı neye bağlıyorsun?”
    Cevabı oldukça manidar, hatta ibret vericiydi.”- Haklısın
    Avukat. Ben dersimi aldım. O kavganın çıkmasına neden olduğum
    için hak teala bana da bu cezayı layık gördü..
    Anlatırken yorulmuştu Hüseyin Bey. Sanki o günleri yeniden
    yaşamıştı. Konuşmasını bitirirken söylediği birkaç cümle
    tüm bu olanları açıklamaya yetmişti. Paradigma değişmişti.
    Artık. Olaylara bakış açım farklılaşmıştı.

    Değerli Meslektaşım;
    Yalnızca sen değilsin kandırılan, aldatılan. Bunlar mesleğimizin
    cilveleri, yaşadıkça daha neler göreceksin. Avukatlık
    mesleğini icra ederken yaşadığımız olaylardan dolayı dünden
    bu güne taşıyacağımız bunca emeğimizi heba ederek,
    ideallerimizi engelleyecek maniler değil, bizi daha ileriye taşıyacak,
    tecrübe basamakları olmalı… Hem unutma! Hiçbir
    kimse yoktur ki bu dünyada Başarı merdivenlerini güle oynaya
    tırmansın.

    [Av. E.Kalkan]

    Avukatlık mesleğiyle uğraşmak isteyenlere duyrulur.

  2. #2

    Grubu
    Moderatör
    İş
    Diğer
    biraz sert olacak ama hikayede adı geçen iki avukatın da kendilerine başka meslek seçmeleri lazım.
    avukatların görevi adalet tesis etmek değildir. haklıyı değil müvekkillerini savunurlar. birkaç insanın haksız yere hüküm giymesi tüm insanların savunma hakkıından çok daha değersiz bişeydir. bu mantıkla hiçbir suçlunun savunma hakkı kalmaz. bazen içimizi acıtsa da her insanın savunma hakkı vardır hüküm kesinleşene kadar da suçlarını itiraf bile etseler (belki baskıyla itiraf etti) masumdurlar.

  3. #3

    Grubu
    Moderatör
    İş
    11. sınıf
    evet, her ne olursa olsun bir vatandaşın adalet önünde "savunma" hakkına karışılmamalıdır.
    bu durumda bir ilgisizliği olan varsa soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısınındır.(dediğim gibi çok düşük bir oran belki tek delil bulununca diğer delillere gerek kalmadı vs.) bir savcı olayı her yönüyle incelemelidir.
    ben de bu mesleği yapacak bir zihniyette olmadıklarını düşünüyorum.
    zaten bu yüzden bu konuyu açtım eğer ki "avukat" olmak isteyen arkadaşlar varsa asıl amaçlarının adaleti dağıtmak değilde müvekkillerini savunmaları gerektiğini öğrenmelidirler.

  4. #4

    Grubu
    Üye
    İş
    12. sınıf
    Biri özet geçebilir mi
    You're unique, just like everyone else...

  5. #5

    Grubu
    Moderatör
    İş
    11. sınıf
    Alıntı eXCeLLeNCe'den alıntı Mesajı göster
    Biri özet geçebilir mi
    Tembellik...


 

  1. Bu yazıyı beğenerek
    destek
    verebilirsiniz

    Foruma üye olmana gerek yok! Facebook hesabınla yorumlarını bekliyoruz!

Benzer konular

  1. İnsan Davranışları Hakkında
    arcsinx bu konuyu Eğlence forumunda açtı
    Cevap: 7
    Son mesaj : 26 Eyl 2014, 07:54
  2. Sayı Basamakları
    Cekoo bu konuyu 9. sınıf matematik soruları forumunda açtı
    Cevap: 4
    Son mesaj : 30 Oca 2013, 20:07
  3. İnsan Yüzünde ve İnsan Vücudunda Altın Oran
    MatematikciFM bu konuyu Sohbet forumunda açtı
    Cevap: 0
    Son mesaj : 30 Mar 2012, 22:04
  4. Farkında olmalı ınsan
    LoDoS bu konuyu Eğlence forumunda açtı
    Cevap: 2
    Son mesaj : 26 Kas 2011, 05:18
  5. Hür İnsan
    3.141592653589 bu konuyu Sohbet forumunda açtı
    Cevap: 0
    Son mesaj : 18 Eyl 2011, 22:15
Forum Kullanım ve Gizlilik Kuralları